KEDİ
Venüs mavi gözleri gri beyaz karışımı tüyleri ile harika görünen yakışıklı bir kediydi. Mavi gözlerine biraz dikkatli bakarsınız biraz şapşikti ama hep çekici olan gönlünüzdeki adamdır o , bazen kızdırır, bazen çok sevimlidir, öyle ki sarılıp kalbinize koymak istersiniz. Sadece kendi isteyince sevdiren, ismini bildiği halde ne kadar seslensenizde sadece işine geldiğinde size bakan, ama değil yaş mama konservesini açmak görünce bile aklı başından giden tipik bir kedidir.. İşte bazen her şey bazen hiçbirşey. Ama sevmeden de duramazsınız
Güzel oğlumdu o benim..ve hiçbir anne kedi bu biçim sevmemişti…
Ve günün birinde güzel bir kız eve gelir ve bir aşk doğar, tıpkı ufuktan sessizce doğan güneş yada bahçende açan tomurcuk bir gül, öyle ki kız hiç düşünmeden ona ait olduğunu bilir, sanki beklenen gelmiş tir ve gider direkt onun yanına oturur, ve yaslanır ona…
Artık bir eşi vardır ve o yalnız değildir. Bazen oyun arkadaşı, bazen koklaştığı sevdiği, bazen kavga ettiği arkadaşı….
Ama Olgun bir bedeni içgüdüleri bırakmaz güzel kızı yanından ayırmak istemese de gözü hep dışarıdadır çünkü beden azap yaşamaktadır. Tanrının lanetidir aslında bu ..Seni senden alır, normal davranamazsın, bazen insanlar seni tanıyamaz hırçısındır…Gözü güzel kızı bile göremez olur ….Ve bir sabah yine aynı arayışlarla evden ayrılırken akşam ne kendisi ne sevdiği ne de sevenleri geri döneceğini bilmez bilemez gelmez bir gün olur ikinci gün olur, üçüncü gün olur
Evde bir sessizlik , anne kedi üzgün ve sürekli ağlar… Aylar geçer Venüs yoktur,
Güzel kız Mau yalnız kalır ,gözü hep yoldadır. Ama o dönmez..Ve artık içgüdüler güzel Maununda peşini bırakmaz, ve artık sonsuz acı onada bulaşır, sevdiği gitmiştir , ama içgüdüler bunu anlamaz…
Eve Venüs kadar olmasa da yakışıklı bir delikanlı getirilir, Mau hiç yüzüne bakmaz çunku kalbi Venüs için atmaktadır..Ne var kı bu beyle evlenir, ve hamile kalır, artık ruhsal ızdıraplar içinde onu anlayan, çektiği acıları hisseden sahibiyle derin bir bekleyişin içine girerler. Venüs artık yoktur.
Çevremdekiler venüsün arkasından günler hatta aylar boyu ağladığıma anlam veremiyordu evet o çok güzel daha doğrusu yakışıklı bir kedi idi. Bu ağlamak için iyi bit neden gibi görünsede onu babam sayesinde sahiplenmiş olmam durumu daha da ince, duygusal ve kırılgan bir hale getiriyordu. Hani baba çocuğuna oyuncak alır ya o oyuncak babasından yadigardır. Venüsüde öyle düşünmüştüm hep, babamdan yadigar ve şimdi o olasılık da gitmişti. Balda (ilk sahiplendiğimiz kedi) çok güzel bir kediydi o da kendisini sevdirmek istediği zaman gelirdi, ve size bu sevgiyi sınırlı yaşatırdır yani hevesiniz yarıda kalırdı, hayatta tamamlanmayan her şey gibi bu sevgi seansı da yarıda kalırdı. Bal ilk evimize geldiğinde avuç içi kadar güzel parlak turuncu tüyleri ve masmavi gözleri vardı.O sevimlilikle bile sağlık kontrolu olmadan evin içine girmesini istememiştim . Hatta Birkaç gün balkonda kalmıştı.Şimdilerde ise Sabaha karşı olan sevgi terapileri haricinde artık sokakta gezmeyı sanki bizden daha çok sever hale geldi. Maunun yalnızlığı yaptığı dört yavru ile son bulmuştu. Veteriner Maunun eğer doğum yaparken güvende hissedebileceği bir yer bulamazsa sorun yaşayabileceğini ve doğumun zorlaşacağını söylemişti. Mauya doğurması için bir sepet ayarladım. Ama o her gece sepete gitmek yerine sanki tatlı bir serçe edasıyla sabaha kadar yastığıma konmayı tercih ediyordu. Uyanıpta acıktığında ise beni kaldırmak için başı ile başımı dürtüyordu ve tabiî ki ben hemen yataktan fırlıyordum. Güzel kızım benim kraliçem benim asaletli bebeğim benim.
Mau doğum yapacağı o gece yanımdan hiç ayrılmadı, ve sürekli sevilmek istiyordu kucağıma aldım ve okşamaya başladım, daha sonra kucağımdan inerek benimle birlikte yatagın içinde örtünün altında uyumaya başladı. Gece yarısı Mau’nun bebeklerinin ıslaklık duygusu ile uyandığımı hatırlıyorum.Doğum devam ediyordu. Ve doğurmak için benim iki ayağımın ortasını seçmişti. Hemen kalktım ve Mauya yardımcı olmaya başladım, bebeklerini temizliyor ve karnına masaj yapıyordum. Bebişler kese ile doğuyor Mau keseyi açıyor, bebişlerin plsenetaları yiyor ve bebeklerini yalayarak tertemiz yapıyordu. Tabiki benim için mucize gibi görünen bu olay size mide bulandırıcı gelebilirdi. Nede olsa kedim yatagımda hatta neredeyse kucağımda doğum yapmıştı. Ben öyle düşünmüyorsun , yatağımın koruma pedi vardı, Mau doğum yapacağı için yataga özel klinik bezden sermiştim, Benim için bir mucize harika bir duygu idi. Bebekleri teker teker sepetine koydum Maunun yanına gitmesini beklerken Mau yanımdan ayrılmıyordu.Bebeklerinin yanına zor alışmıştı. Bebekler bir aylık olmuştu. Ama sevgimin tek değil bütün canlılara karşı olmasından dolayıdır ki, evin terasına gelen diğer kedileri de beslediğim için ister istemez dışarıdan taşınan virütük kaynaklı hastalıklardan dolayı kedilerim bazen hasta oluyordu bu durum Maunun doğan beş yavrusundan sadece biri olan Suşi’nin hayatta kalabilmesine neden olmuştu. Diğerleri iki aylık olduğunda enfeksiyon kapıyor, yada virütük hastalık geçiriyor, daha sonrasında toparlayamıyor ve kötü bir şekilde ölüyorlardı. Kedilerle ve köpeklerle iç içe yaşamak bana aslında hiç farklı olmadığımızı göstermişti. Kedilerin nefes almaları beni çok etkiledi. İnsanlar gibi iç çeker, derin nefes alır, hıçkırık tutar, keyifsiz oldukları gün canları hiç bir şey yapmak istemez. Hastalandıkları zaman tadı tuzu neşeleri kalmaz. Bazen sabah kalktıklarında enerjik , bazen ise romantik modda olurlar. Ama çogu insan onların farklı olduğunu hiçbir şeyden anlamadıklarını düşünür. Evde beslediğiniz bu canı sizi neşeli anınızı ve karamsar olduğunuz günleri bile ayırt edebilir. Kedilerde en çok sevdiğim şey kuyrukları olmuştur hep, sabah uyandığımda daha henüz başım yastıkta iken gözümü açıp etrafa baktığımda yatagın ayak ucundan geçen dik kuyruklar geçit törenini bayılırım. Dik kuyruklar herşey yolunda, uydu gibi çalışırlar, optimal bir durumdadırlar, pozitife yakındırlar, cevreye karşı uydu vazifesi görürler. Çogu kişi kedilerinin kuyruklarının sinirli olduklarında salladıklarını söyler, bu sinirlilik hali aslında düşünme halidir, nasıl yapmalıyım ? Şu an ne yapmalıyım sorgulamasıdır. Mesala, karşı taraf onun sinirini bozduğunda nasıl onu alt edebilirim diye düşünürken, yada tanımadığı bir çevreye girdiğinde, yada ne yapacağını bilmediğinde karar vermediğinde de düşünce şeklinde hep kuyruğunu sallar kısaca plan yaparken kuyruğunu sallar. Hepsinin farklı kimlikleri vardır. Aynı cins olmalarına rağmen Mau yemeği az ve sık sık yer, fit bir vücudu vardır. Oğlu Suşi ise yemek yemeyi daha çok sever.Suşi Maunun kendi türünden olan yaşayan tek çocuğu idi. Çok sakindir, tırnaklarını hiç çıkarmaz sanki Zen tapınağında bütün gün meditasyon yapar gibi huzur dolu bir sessizliği vardır. Suşi’nin kız arkadaşı İsabel yemek seçer ama çok sevecendir. Tek istediği o yatsın ve siz onu sadece sevin. İsabeli ilk gördüğüm günü hatırlıyorum, korkudan taşıma çantasına kakasını yapmıştı ve her yerine bulaşmıştı. O halinle bile sevimliydi, bir ıslak mendil ile silmiş hemen kucağıma almıştım. Bana öyle sevimli bakıyordu ki, koşulsuz bir şekilde sevmek ve sevilmek için sanki bana gelmişti. O mavi gözlerindeki bakışı hiç unutmadım. Aşırı derecede Venüse benziyordu, hatta onun erkek versiyonu gibi idi. Oda Venüs gibi sessiz sakin, hırçın olmayan bir yapıya sahipti. Mabel ise kendi başına buyruk onu rahatsız etmeyeceksin gürültü yapmayacaksın yalnız bırakacaksın o canının istediğini yapacak ama çoğunlukla sessiz bir ortamda miskin miskin uyuyacak, esneyecek gerilecek. Mabel görenlere biras şaşırtan iri bir kediydi. Onuda sahiplenmiştim, Şiddet görmüş, hayatla ve çevresi ile barışık olmayan bir kedi idi.
Kediler arasında aynı biz insanlara benzeyen davranışları da vardı. Cinsel davranışları, kur yapmaları, sevişmeyi dakikalarca uzanıp birbirlerini yalayarak dakikalarca temizlemeleri…Kişilikleri sessiz ve çekingen olan büyüklerin arasında bulunan kediler eğer gözlemle dikkat edilmezlerse büyük kedilerin çiftleşme döneminde saldırılarına maruz kalabilirler, buda onları ilerisi için daha çekinik ve kimlik karmaşasına sokabilir Terasımda beslediğim küçükken sokakta araba çarptığı için sakat kalan kedim biber, büyüme döneminde erkek kardeşi Sarının zorlamalarına maruz kaldığını çok defa görmüşümdür. Çünkü daha zayıf olduğu için sıkıştırıldığında hemen tepki vermediği için pasif kalıyordu. Kedilerde görerek öğreniyorlar. Tıpkı Çocuklar gibi modelliyorlardı. Hemen bu durumda müdahale etmek lazım olduğunu düşünüyorum. Yavru kediler küçüklük döneminde yetişkin ve akran zorbalıklarına maruz kalabilirler. Aynı şekilde kızgınlık dönemine giren dişi kediler kısırlaştırılmazsa ömür boyu sürekli çoğalma döngüsüne girebilirler. Çocuk gelin gibi olabilirler. Kısacası dikkat çekmek istediğim nokta onların da kendi aralarında çok büyük bir evrenleri ve duygusal hayatları var. Uyurken rüya görmeleri, uyurken bebeklerin davranışlarının birebir aynı olması, çocukluk döneminde aşırı meraklı oluşları…Evdeyken bile çabuk üsütüyorlar, hemen hasta oluyorlar, hapşuruyorlar, öksürüyorlar, onları dünyaya bağlayan sadece yemek yemeleridir., Bir kedi hasta ise ve yemek yemeği bıraktıysa ölmesi an meselesi,...
Soğuk kış günleri kim bilir kaç sokak hayvanına mezar oluyor, insan düşünmeden edemiyor.Yine soğuk bir kış günü işyerinin bahçesine atılmış yaklaşık bir aylık bir kedi ile tanıştım, iş yerim ormanlık bir alanda, göl kenarında idi. Geceleri kedi ve köpekler için biel tehlikeli bir ortam oluşturuyordu. Benim için bile ürkütücüydü. Küçük kediciği orada bırakmak istemedim, bu şekilde kim bilir kaç gece geçirmesi bile onu aşırı korkak bir hale getirmişti. Aynı gün akşama doğru başka bir bölümde çalışan bir arkadaş tarafından evdekiler istemediği için bir ay bakılıp sonra iş yerine getirilip bırakıldığı öğrendim. Hatta şahıs gelip ayy siz mi aldınız, iyi sevindim, bir aydır bakıyorum kardeşim yanıma gelip kalmaya başlayınca istemedi de, bende buraya getirdim dedi, sonra şu şekilde devam etti, ay evde koltuğu tırmaladı, masanın üzerine çıktı, hiç durmuyor yaramaz bir kediydi dedi. Hayretler içinde dinledim, evet malesef kediler yapabiliyor dedim. Mesai saati bitene kadar klimanın karşısında uyudu, büroda kalır dıye düşünmüştüm ama ben odadan çıkana kadar ayağıma yapıştı ve beni bırakmadı, onuda eve getirdim, bir kaç gün bakarım ve kendine gelmesini sağlar, ruhsal terapi yapar sonra gönüllülere veririm diye düşündüm. Adını Teo koydum….Adı şarkıcı Teomandan geliyor, Serseri tipli bir o kadar sevimli, kendini sevdiren bir kedi. Aslında çok hareketli evdeki diğer kedileri hiç rahat bırakmıyor, evde şu ana kadar tek cam eşya kıran kedi, bahsettiğim cam oldukça pahalı bir vazo:).Yaramazlık yaptığında sinirlenip Teo ne yaptın neden böyle davranıyorsun dediğimde ilk yaptığı şey yerde serili kilim, pas pas halı ne olursa olsun sürüklenerek onun altına girip aklı sıra görünmemek…Teo şu anda çok uslu bir kedi, ve diyebilirim ki evin en zeki kedisi. Geceleri benimle yatıyor, bebebk gibi başını koluma yaslıyor patisini boynuma atıyor ve sabaha kadar hiç kıpırdamadan uyuyor. Şu an dışarıdan nefret ediyor, kapıya yaklaşmayı bırakın pencereden dışarı bakmayı bile sevmiyor…
Tina , sürekli yağmurların yağdığı, evden sadece zorunlu ihtiyaçlar için çıkıldığı yoğun bir kış gününde kapıyı açık görerek merdiven dairesine sığınan bir kedi. Tabi oturduğumuz katta ki kedi seslerinden dolayı direkt bizim evin kapısının önünde bekleyiş teyken kapımızı açık bulduğu bir anda hemen içeri dalar ve İlk gün koltuğun arkasından gizli bir gün geçirir. Evdeki hiçbir kedi ile de dalaşmadı.. Bizde gizli gizli onu gözlemleyerek ne yapacağını merak etmeye başladık, bu gizli saklı hayatın ne kadar süreceğini merak ettik.. Dışarıya atmayı hiç düşünmedim. Muhtemelen yağmur bitince evden dışarı çıkacağını düşündüm. Ama o hiçbir kapıya yönelmedi. İlk başlarda güya aklı sıra bizden gizli evde yaşıyordu. Gölge gibiydi. Biz ise bizden kaçmasını ürkmesini istemiyorduk . Zaten sokaktan yeterince korktuğu ortadaydı. Bizimkilerin yemek kabından artanları yıyor, gizlice kum kabını kullanıyor. Evdeki kedilerle uyumlu bir şekilde yaşıyordu. Bir ay ona hiç müdahale etmedik. Bir gün mutfakta kahvemi yudumlarken aniden karşıma çıktı. Ve delirmişçesine ağzıyla tüylerini yolmaya başladı. Dondum kaldım. Kendini tırmalıyor , tüylerini yoluyordu. Delirmiş gibiydi. Yanına yaklaştım durdurmaya çalıştım ama durmadı. Üzerine gittim ve kucağıma aldım kucağımdayken bile tüylerini yoluyordu. Onu battaniye ile sardım hiç tepki vermedi. Sen napıyorsun böyle derdin ney senin dedim . Dikkatlice anlıyormuş gibi dinliyordu. Göğsüme yaklaştırdım , kafasını iyice kalbime yasladım. Hiç tepki vermiyor ve karşıda koymuyordu.Serbest kaldığında tekrardan kendini ıssırmaya, tüylerini yolmaya devam ediyordu. Bir evin içinde o kadar kalabalıkta görünmez bir hayat yaşamak onu depresyona sokmuştu. Strese girmişti. Halbu ki biz o bizden korkmasın diye müdahale etmek istememiştik. Ama o görünmezliğe dayanamadı. İlk başlarda fark edilmediği düşünmek onun için başarı gibi bir şeydi. Ama zaman geçtikçe diğer kedilerle olan bağlarımızı, yaşantımızı gördükçe bu dairenin dışında kalmak onu rahatsız etmeye başladı. Bu düşünce beni çok duygulandırmıştı. Ağlamaya başladım. Ona düşündüklerimi söyledim, duygularımı anlatmaya çalıştım. Sessizce beni dinliyordu. Seni seviyorum, sana böyle hissettirdiysem özür dilerim dedim. Belki bir saat kucağımdan inmedi. Defalarca onu okşadım ve sevdim. Adını Tina koydum. Tina Turner’i çok severdim. Tina bana onu anımsatmıştı. Cesur, nazik, naif görünümlü ve güçlüydü. Tina halen bizimle yaşıyor, hiç evden kaçma girişiminde bulunmadı. Mabeli sahiplenirken sahiplendiren kişi, eski sahibinin ona Paspas adını koyduğunu söylemişti. Buna çok içerlemiştim. İnsan neden kedisine sevdiği cana neden Paspas adını koyar ? Ve Mabelin aksi, kendini sevdirmeyen, huysuz gergin bir kedi olduğunu söylemişti. Bense onu görür görmez sevmiştim. O sevecen dolu bir kedi olur demiştim. Ve ona sevecen sevgi dolu anlamına gelen Mabel ismini koymuştum. Mabel aradan geçen süre içerisinde o kadar değişti ki. Şimdiler de şımarıyor, kendini sevdiriyor, kucağa geliyor. Yanlızken hep kendimi sorduğum bir sorudur bu Bu kadar sevgi dolu, sevgiye aç, sevecen yaratıklara insanlar neden zarar vermek isterler, ve neden sokakta yalnız yaşamaya terk edilirler. İnsana en yakın iki tür olan kedi ve köpekler, biz insanlar içinde neyi temsil ediyorlar.
Onlarla iç içe yaşama fırsatı bulan kişiler bilirler ki üzülüyorlar, seviniyorlar, soğuk havada hasta oluyorlar, çeşitli hastalıklar geçiriyorlar, seviyorlar, depresyona giriyorlar. Her biri farklı kimi temas bağımlısı, kimi uzaktan sever, kimi sadece tembellik yapmayı sever tıpkı kızım gibi, kimi sadece oyun oynamayı sever tıpkı oğlum gibi. Bazı insanlar onlara yardım ettikçe besledikçe kendini mutlu hisseder. Kimi insan onları tekmeyle uzaklaştırır. Bazı kedi ve köpeklerde vardır her önüne gelene sataşır kavga eder. Çoğu insan yaşlandıkça hayvanlara daha çok düşkün olur. Acı çekerek ölürler, tıpkı insan gibi , yada sessizce ölürler bazı insanlar gibi.
Bu kadar insanlar iç içe , duygusal bağ kurabilen hassas bir tür. Masum küçük bir çocuktan farkları olmayan, kandırılabilen, size güvenen, çağırdığınızda yanınıza gelen, siz bir şeylerle uğraşırken sizi seyretmekten zevk alan, meraklı küçük şirin yaratıklar.
Siz bu canlılar hakkında böyle düşünceler içinde duygular beslerken, onlarla ilgilenirken sizin hakkınızda saçma sapan benzetmeler bile yaparlar. Sezvginizi sorgularlar… Onları sevdikçe empati yeteneğiniz gelişir, vicdanınızı son hücresine kadar hissedersiniz. Depresyona girdiğinizde kendinizi yalnız hissettiğinizde onlara daha çok yakınlaşırsız. Bütün bunlar Neden ve Neyi temsil eder?
Bir çok insan onları oğlum kızım diye sever. Çocuğu yerine koyar. Peki ya öyleyse?
Yıllar boyu rüyalarla ve kabuslarla boğuştum. Bilinçaltı yoğunluğu diyerek rüyalarda pek anlam aramadım. Ancak bir rüyam vardı ki hep belirli aralıklarla görüyordum ve bu rüyalar farklı hisler uyandırsa da son zamanlarda aklımı karıştırmaya başlamıştı. Hep aynı görüntü..Hep aynı his. Hatırladığım tıpkı bilim kurgu filmleri gibi içinde bebek olan kapsüllerinin olduğu kocama bir labratuvar ve bebeklerin başını bekleyen kediler ve köpekler…Bebeklerin başucunda onları hayranlıkla izliyorlar, Kedinin gülümsediğini rahatlıkla görebiliyorum, bazıları sevimli yavru kedicikler, tıpkı evdeki yavru bebişlerim gibi, bazısı Teo gibi simokin giymiş, siyah beyazlar içinde parlıyor, sonra Bala benzeyen bir kedi, turuncu bir tekir, hepsinin yüzünde aynı masum ifade sanki ışıldar gibi pırıl bakışlar, Laboratuvara yukarıdan gelen dev bir ışık hüzmesi, dev ağaçların içinde bir ormanda mısın yoksa bir laboratuvarda sınırlar birbirine karışmış bir şekilde net olan tek bir ifade var ki kapsül içindeki bebeklere hayranlıkla +bakan, gülümseyen kedicikler.Bense gizli gizli onları izliyorum. Dikkatimi daha da içerilere verdikçe ne göreyim köpekler de var, sadece kediler yok arka sıralarda köpeklerde, ama hep aynı gülümseme evet ağaç daha da belirginleşmeye başladı birden , hani şu büyülü orman masallarında anlatılan o dev ağaç varya dalları her yere uzanan, üzerinde kuşlar örtüşen işte o ağaç.. Hatta kuşlar arada gidip kedi ve köpeklere bir şeyler fısıldıyor. Kedilerin mırıltı sesleri daha derinden kulağıma geliyor…Hiç çıkmak istemeyeceğiniz bir huzur doluyor içinize.
Kucağıma can çekerek ölen yavru kedilerim. Sürünerek sanki ben hastayım bana bak diye terasıma gelen kediler.. Gelip benı depresyondan çıkarıp sonrada geri sokağa dönen kediler. Bunlar tesadüf olabilirler miydi.. Çocuk sevgisini evcil hayvanlarda bulan insanlar, sokaktaki kedileri ve köpekleri beslemeden uyumayan insanlar, hayvanların acısını hissederek feryad eden insanlar, onları korumaya alan insanlar kuruluşlar hepsi acaba bilinçli bir kurgumuydu..Teo her gece benimle yatağa girer, benimle uyur sabah ise benle kalkardı.Bütün kedilerim yatakta ayak ucuma sıralanır, benimle birlikte uyurdu, Beni en çok seven temas bağımlısı Alejandro kucağımda uyurdu, onu kucağımda taşımaktan evde iş bile yapamazdım, gece saçlarımı koklayarak beni uyuturdu, ben ona o bana dokunmadan yapamazdı, ama oda ansızın bir gün gitti ve geri gelmedi, derin acım içime vurmuştu. Yutkunamadım günlerce, ağlasam feryatlarımı kimse durduramaz dı ağlayamadım günlerce. Hani küçük bir kız çocuğunun elinden en sevdiği oyuncak bebeğini alırsınız, yada küçük bir bebeğin ağzından emziğini çekersiniz ve ağlamaya başlar ya saatlerce durduramazsınız, illa da ona bebeğini geri vermeniz gerekir bir de düşünün bebeği yok kaybolmuş nasıl yatıştırırsın onu, belki başka bir oyuncak bebek verirsiniz de oyalanır onunla, size kanmış gibi yapar ama kendi bebeği aklına geldikçe ağlamaya devam eder durum aynen bu şekildedir işte. Otobüs durağında gördüğüm o kedi, durağın arkasında tek başına, yaşayan, yüzündeki o terk edilmişliğin verdiği küskün bir ifade, kim ona yaklaşsa sanki ben sana küsüm der gibi hissettiren o bakış, tıpkı arkadaşına yada yapmak istediği şey için izin vermeyen ailesine küstüm diyen o çocuğun yüzündeki ifade gibi. Hepsinin dünyaya farklı bir duruşu var, kimi sevgi dolu bakıyor, kimi küs bakıyor, her birinin farklı bir duygusal duruşu var… kimisi ise çok haylaz. Bir akşam yemek dönüşü yolun kenarında korkudan titreyen arkasını yola dönmüş sürekli miyavlayan korkudan travmatik bir hale bürünmüş o gece kucağımıza alıp eve getirdiğimiz kediyi düşündüm, o kadar korkaktı ki, yalnız kalan o çocukları düşünün, Geceleri sokakta yanlız her an başına bir şeye gelmesinden korkan, içi özgüvensiz sevgiye muhtaç çocuklardan ne farkı vardı. İkisi de korku dolu yalnız, ikide biz yetişkinlere ve allaha emanat…
Kızım Bal’ı ‘ oy benim doğurmadığım çocuğum ‘ diye severken insanın aklına farklı düşünceler geliyor.
Bu kadar hassasiyet ve duygusallık bir o kadar mükemmellik, size huzur veren yanı, hiç kötülük oluşturmaması bana masumiyeti, ve Allahın bize üflediği ruhundan bir parça olabilirdi ancak…Onlarında ruhu vardı, hissetmeleri, sizi mutlu etmeleri bunun bir kanıtı olmalıydı..Biz onlarla birdik, nasıl evrenle bir isek onlarla da birdik.
Onlar kayıp ruhlardı….Kürtajla aldırdığımız kayıp ruhlar, bebekken ölen çocuklarımızı ruhları,istemeden düşürdüğümüz çocukların ruhları ile….. hiç çocuğu olmayan bir kadının baktığı kedi onun hiç sahip olmadığı , ama başkasının istemediği için aldırdığı çocuğunun ruhuydu. Biz bu dünyada birimiz diğerinin içinde,diğer ile birlikte anlam buluyorduk…Çocuğu olup da kediler ve köpekler ile uğraşan onların sorumluluğunu alanlar için bu ruhlar onların sorumluluğun bilincinde olmalarından kaynaklanıyor güvenden onlara geliyordu, yada bir kadın düşünün çocuk aldırmış bir kaç defa ve şu an beslediği canlar onların ruhlarıydı….
Kediler ve köpekler, bizim kaybettiğimiz ruhlardı…Acaba annenin sen küçükken aldırdığı çocuğun yanı kardeşinin mi ruhuydu şu an evinde beslediğin can..
Kutsal hesaplaşma gününe inanıyor musunuz?
O yuzden kapınızdan içeriği sokmadığınız o candan, öldürdüğünüz, tekmelediğiniz, aç bıraktığınız, suistimal ettiğiniz, insana bu kadar yakın iken öteleştirdğiniz bu canlardan hesap sorulacaksınız
Belki de sizin için son bir şanstı bu ruhlar!!!!
Aldırdığınız bebeğiniz için, ölen bebekleriniz için, kıymetini bilmediğiniz o çocuklarınız için…
Onlardan nefret eden, sevmeyen insanların iyi analiz edin kendi iç dünyaları ruhsal yönleri ile de bağları zayıftır. Dunyamızdaki bu sahipsiz çocuklara bakış açınız sizin ruh sağlığınızı ve ruh ile bedenin ayrılış anını belirleyecektir. Ve bir hayvan sizi seçtiyse asla ondan vazgeçmeyin. Kıymetini bilin…
Belki de kaybettiğiniz, hayalini kurduğunuz,hiç göremediğiniz, çocuğunuz belki de bir köpek yada kedi olarak hayatınızda geri karşınıza çıkmıştır.
Kaybetmeyin sakın onu ! alın içeri…